29 Ocak 2011 Cumartesi

Müslümanın Şartlı Şükrü

Müslümanın şartlı şükrü size de garip geldi değil mi:) Aslında her ne kadar kulağımıza garip gelse de, eylemlerimize yabancı olmayan bir durum bu. Müslüman Rabb' e kayıtsız şartsız inanmış, teslim olmuş ve O na her durumda şükreden olmalıdır. Oysa bazen nefislerimiz şöyle demiyor mu : "Çok şükür ama hasta olmasam daha da iyi olur", "Buna da şükür amma daha iyi bir evde otursak da fena olmazdı".. Tabi bu durum müslümanlar her durumda kötü hallerde kalmalı demek değil, haline şükretmeli ve hep aynı yerde saymalı değil. Sadece O na sorgusuz sualsiz, neden verdiğinin hikmetlerini de anlamaya çalışarak şükretmek gerek. Bunun yanında her zaman hayırlısı dileyerek yükselmek istemek, çalışmak çabalamak gerekir. "Yarın ölecekmiş gibi ahiret için, hiç ölmeyecek gibi dünya için çalışmak" ı kendimize düstur edinerek... Selam ve dua ile...

Karnabahar Salatası


Merhaba sevgili dostlar, bugün annemle beraber karnabahar salatası yaptık. Haşlanan karnabahları küçük parçalar halinde bir kaba koyduk, üzerine haşlanmış bezelyeleri, közlenmiş kırmızı biberi, 1-2 diş sarımsağı, zeytinyağını, tuzu, dereotunu ilave edip harmanladık. Dilerseniz haşlanmış havuç ve sirke de ilave edebilirsiniz. Afiyet olsunn. Fotoğrafından da güzel olduğu anlaşılıyor değil mi :)

2 Haziran 2010 Çarşamba

Hayat

Hayat, insanın kendi adına yaptığı bir ticarettir. Ömür sermayesi ile ebedi hayatı için çalışır akıllı insan. Fani olan hayatta elde eder kazancını. Ebedi hayat ise artık rahat etme yeri olmalıdır. Öyleyse, rahat etmek için azık toplaması gerektiği halde, rahatsızlık için azık toplayan insanları yanıltan nedir?

Neden insan, herşey ona geleceğini haber verdiği halde, hızla yakşalan ebedi hayatına kendi eliyle "ateş odunu" taşır? Neden insan, ruhunu kendi eliyle huzursuzlaştırır da, sebebini kendinde arayamaz? Neden doğanın kulağına fısıldadığı mucizeye tıkar kulaklarını? Oysa imkansız mıdır nefsi dizginlemek? Belki zor ama imkansız olmamalı...

İnsana yakışmayacak çirkeflikle daima istememeli insan, gözünün ancak kara toprakta doymasına izin vermemeli. Ruhunu gerçeği gizleyerek aç bırakmamalı, aşk ile doyurmalı gözü ve ruhu. Beyhude geçen zamana yenik düşmemeli insan, dost listesine şeytanı eklememeli, nefesini ensesinde hissetmeli ölümün....

Hiç düşündük mü bir daha fırsatın olmayacağını bile bile karanlığa yürümekte ısrar etmenin ne ahmakça olduğunu ? Geçen zamanın dönüp arkaya bakmayışının acımasızlığı hiç zarar verdi mi ruhunuza? Hiç bu denli çaresizliği ve bu denli pişmanlığı yaşadınız mı ruhunuzda?

İnsanın hayatı neden beyhude geçer? Çünkü kendine düşen görevi yapmakta tembellik ettiği gibi bir de sorumlu olmadığı şeyleri üzerine görev bilmesinden. Tıpkı acziyetinin farkında olmadan kardeşini eleştirmek gibi. Kibrimiz mi büyüdü o denki ki, acizliğimizi göremez olduk?

28 Mayıs 2010 Cuma

İSTİRİDYE VE KUM TANESİ


Okyanusun dibinde yatan bir istiridye su, üzerinden akıp geçsin diye, kabuğunu açmış. Su içinden geçerken solungaçları yiyecek toplayıp midesine gönderiyormuş. Aniden, yakınındaki bir balık, birkuyruk darbesi ile kum ve çamur fırtınası oluşturmuş. İstiridye de kumdan nefret edermiş; zira kum öylesine pürüzlüyüş ki kabuğunun içine bir kum tanesi kaçsa son derece rahatsız olurmuş.

İstiridye derhal kabuğunu kapamış ama çok geç kalmış. Sert ve pürüzlü bir kum taneciği içeri girip iç derisi ile kabuğun arasına yerleşmiş.

Aman Allah'ım, o kum tanesi istiridyeyi ne çok rahatsız ediyormuş. Ama kabuğunun içini kaplaması için kendine verilmiş olan salgı hücresini hemen çalıştırarak, minik kum tanesinin üstünü kalamaya başlamış; ta ki nefis, parlak ve düzgün bir örtü oluşana kadar...

İstiridye, yıllar yılı, minik kum taneciğinin üstüne katlar eklemeye devam etmiş ve sonunda muhteşem güzellikte, parlak ve son derece değerli bir inci oluşmuş...